9 Ağustos 2011 Salı

kendimi ararken



anlatacak çok şey var ama burdan yazmak, burada bilgisayarın başına oturmak gerçekten çok zor. açıkcası bir o kadar da anlamsız.. tüm yüklerimi bırakıp kendimi bulmak için çıkmışken bu yola, çok fazla vakit harcamak istemiyorum bu ekranın başında. o yüzden dönene kadar ayrıldığım yere veya bulana kadar kendimi yazdıklarım kısa ve çok "ben" olacak. kalanları artık dönünce anlatırım.
:)


Yolda olmak başka bir düşünme, yaşama şekli veriyor insana. Kaybolduğum her an kathmandu sokaklarında, kendimi bulmaya biraz daha yaklaştığımı hissediyorum. Yolda olmak biraz da "kaybolmak" demek aslında.

Kokuların, renklerin ve yaşamların birbirine karıştığı bu kentte kaybolmak... kentin ve kaosun bir parçası haline gelmek ve tekrar varolmak..
Dönüp baktığımda Kathmanduya ve kendime ilk söyleyebileceği şeyler bunlar sanırım. Gördüklerim yaptıklarım bir yana şehrin öyle bir havası var ki sizi içine çeken karşı koymak imkansız. Bir şekilde parçası haline geliyorsunuz kentin. ve parçası olmaya başladıkça da kayboluyorsunuz. kathmandu öyle bir yer ki aslında siz şehirde kayboldukça varolduğunuzu keşfediyorsunuz. kayboldukça kendinize ve insanlara gerçekten "dokunma"yı öğreniyorsunuz.

bilmediğiniz bir kentin bilmediğiniz sokaklarında dolaşırken konuştuğunuz dili hiç anlamayan bir insandan, sadece gülümseyerek yolunuzu bulmayı öğreniyorsunuz. işte tam da o noktada kelimeler anlamsızlaşmaya başlıyor. konuştuğun dili "anlayan" insanlarla kuramadığın iletişimi burda gülümseyerek başarıyorsun. "yanlış anlaşılma" korkusu ortadan kalkıyor. hissetiklerin dışında hiç birşeyin önemi kalmıyor. huzuru ve "an"ı paylaşırken tek ihtiyacın içten bir gülümseme oluyor.. sadece "insan" olarak varolmanın gerçekliğini görüyorsun. dinler, diller ortadan kalktıkça huzur sarıyor dört bir yanını.. Sarhoş oluyorsun... Ve kayboldukça bu sarhoşlukta, kendine yaklaşıyorsun.
Kayboldukça yolda, kendini buluyorsun..

NAMASTE :)


2 yorum: