gorakhpur tren istasyonundayz ve biz hala bulduğumz en saçma yerde trenin hareket etmesini bekliyoruz.
hindistan.. başka bir dünya bambaşka bir kafa..
çılgınlık kaos pislik trafik rikşalar black haşhiş sadular, hindular, karmaşa,pan inekler, sidik kokusu fareler ve her yer bok...
sınırı geçtiğimizden beri bakıyorm. ne desem ne yapsam olmuyor.. ne düşünsem nasıl adlandırsam yetmiyor... tarifi imkansız dediklerinden. yaşattığı şok heyacan meraksa bambaşka...
Ben meraklı gözlerle etrafı izlemeye, bu yeni karşılaştığım dünyayı anlamlandırmaya çalışırken, en büyük merak konusunun kendim olduğunu farkediyorum. Yolun tam ortasına işeyen adam, inekle beraber yatan kadın, çırılçıplak istasyonda yatan amca ve diğerleri, sırtımda çantamla bir köşede sigaramı tüttüren beni daha ilginç buluyor. Çevremde, çevremizde izleyicilerden bir halka oluşuyor. Nepalden sonra tabi garipsiyoruz. ve daha tüm bunları sindirecek vakit bulamamışken varanasiye doğru olan 10 saatlik, ve sidik kokularıyla bezeli tren yolculuğumuz başlıyor..
dışardan anlatınca veya düşününce kötü gelen koşullar içine girdiğinde ne kadar kötü olursa olsun katlanılır oluyor. bizim yolculğmzda öyle oldu. ilk başta ki huzursuzluk geçti ve rahat rahat yolculuğmuzu tamamladık aslında.insanın bulunduğu koşula bu kadar hızlı uyum sağlayabilmesi çok güzel veya biz çabuk adapte olan bi grubuz :)
sonuç olarak yorucu, zor ama bir o kadar da keyifli bir yolculuktu. kathmandu'da iki büklüm başlayan otobüs yolculuğu, ardından rickshawlarla kısa bi yolculuk ve karşımızda beliren
" WELCOME INDIA" yazan kapı.
Üstünde hoşgeldiniz yazan bir kemerin altından gecince, yanı " sınırı geçince" insan dünyası değişecek diye bekliyor bi an için..
sınırlar nerede başlıyor? nerede bitiyor hayatlar? bir şehir bir aile nasıl bölünüyor ikiye? nasıl düşman ediyor görünmez çizgiler bizi birbirimize?
"Sonuali", "sınır geçtiğimiz" yerin adı. "SINIR GEÇMEK" ne kadar garip, hatta saçma bir ifade.
ülkelerin sınırları var, ınsanların sınırları. Kızıyorum!!
Zamanı parçalara ayırıp hükmetmeye çalışmışız, yetmemiş toprakları parçalara ayırmışız, görünmeyen sınırlara hapsetmişiz sevgimizi; o da yetmemiş ama... bu sefer kendimizi parçalara ayırmışız, vücudumua hapsolan ruhumuza da sınırlar koyup paramparça olmuşuz...
Yolculuk.. İşte tam bu parçalanmışlığınla yüzleşip, kaybolmak demek. parçaladığın ruhunu biraraya getirmek, hapsolduğun bedeninden kurtulmak, sınırları, ülkeleri aşıp amanda kaybolmak... katettiğin yollar kadar çoğalmak, suya, toprağa karışıp tekrar varolmak...
ve varanasi... işte tüm bu kayboluş ve tekrar varoluşun merkezi... kendini bulmak, bütün olmak ve ruhunu özgür bırakmak için insanların akın akın geldiği büyülü kent. kaosun içindeki huzur..
kendimi arıyorm, ganjın kıyısına inip ruhumu rüzgara bırakıyorum...
NAMASTE
hindistan.. başka bir dünya bambaşka bir kafa..
çılgınlık kaos pislik trafik rikşalar black haşhiş sadular, hindular, karmaşa,pan inekler, sidik kokusu fareler ve her yer bok...
sınırı geçtiğimizden beri bakıyorm. ne desem ne yapsam olmuyor.. ne düşünsem nasıl adlandırsam yetmiyor... tarifi imkansız dediklerinden. yaşattığı şok heyacan meraksa bambaşka...
Ben meraklı gözlerle etrafı izlemeye, bu yeni karşılaştığım dünyayı anlamlandırmaya çalışırken, en büyük merak konusunun kendim olduğunu farkediyorum. Yolun tam ortasına işeyen adam, inekle beraber yatan kadın, çırılçıplak istasyonda yatan amca ve diğerleri, sırtımda çantamla bir köşede sigaramı tüttüren beni daha ilginç buluyor. Çevremde, çevremizde izleyicilerden bir halka oluşuyor. Nepalden sonra tabi garipsiyoruz. ve daha tüm bunları sindirecek vakit bulamamışken varanasiye doğru olan 10 saatlik, ve sidik kokularıyla bezeli tren yolculuğumuz başlıyor..
dışardan anlatınca veya düşününce kötü gelen koşullar içine girdiğinde ne kadar kötü olursa olsun katlanılır oluyor. bizim yolculğmzda öyle oldu. ilk başta ki huzursuzluk geçti ve rahat rahat yolculuğmuzu tamamladık aslında.insanın bulunduğu koşula bu kadar hızlı uyum sağlayabilmesi çok güzel veya biz çabuk adapte olan bi grubuz :)
sonuç olarak yorucu, zor ama bir o kadar da keyifli bir yolculuktu. kathmandu'da iki büklüm başlayan otobüs yolculuğu, ardından rickshawlarla kısa bi yolculuk ve karşımızda beliren
" WELCOME INDIA" yazan kapı.
Üstünde hoşgeldiniz yazan bir kemerin altından gecince, yanı " sınırı geçince" insan dünyası değişecek diye bekliyor bi an için..
sınırlar nerede başlıyor? nerede bitiyor hayatlar? bir şehir bir aile nasıl bölünüyor ikiye? nasıl düşman ediyor görünmez çizgiler bizi birbirimize?
"Sonuali", "sınır geçtiğimiz" yerin adı. "SINIR GEÇMEK" ne kadar garip, hatta saçma bir ifade.
ülkelerin sınırları var, ınsanların sınırları. Kızıyorum!!
Zamanı parçalara ayırıp hükmetmeye çalışmışız, yetmemiş toprakları parçalara ayırmışız, görünmeyen sınırlara hapsetmişiz sevgimizi; o da yetmemiş ama... bu sefer kendimizi parçalara ayırmışız, vücudumua hapsolan ruhumuza da sınırlar koyup paramparça olmuşuz...
Yolculuk.. İşte tam bu parçalanmışlığınla yüzleşip, kaybolmak demek. parçaladığın ruhunu biraraya getirmek, hapsolduğun bedeninden kurtulmak, sınırları, ülkeleri aşıp amanda kaybolmak... katettiğin yollar kadar çoğalmak, suya, toprağa karışıp tekrar varolmak...
ve varanasi... işte tüm bu kayboluş ve tekrar varoluşun merkezi... kendini bulmak, bütün olmak ve ruhunu özgür bırakmak için insanların akın akın geldiği büyülü kent. kaosun içindeki huzur..
kendimi arıyorm, ganjın kıyısına inip ruhumu rüzgara bırakıyorum...
NAMASTE